Akşamlar karanlığa kilitleyince suları
Susup kaldıysak bile inanmadık yalnızlığa
Umutsuzluk bile iyidir
Ardından sen gelirsin, umut gelir
Ellerin sessizce uzanır bana
Ovada tomurcuklar patlarken birer birer
Her dokunuşun beni değiştirir
Akşam pembeliğini yayar sulara
Ben seni hep umuda benzetirim
Ben seni benzetemem yalnızlığa...
AFŞAR TİMUÇİN
İSTERSEN AL GÖTÜR BENİ
Ölümsüz gülüşünle başlıyorum
Her güzelliğe her sevince
Bir yağmur ince ince
Sürerken beni başka zamanlara
Zamanla yorgun hanlara
Dönüyor işte gördün her şeyim
Kuru topraklar gibi dağılıyor belleğim
Sınırsız bir boşluğu süre süre
Yorgunum çok uzaklardan geldim
Kaygılar sıkıntılar yaşadım uzun uzun
Korkuyu yakından tanıdım
Ölümsüz düşmanı oldum korkunun
Şimdi bakışınla bağlanıyorum
Kocaman bir dünyaya umutla
Bir akşam aşılmaz kaygılar
Çağırırken beni sozsuzluğuma
Sıcaklığın beni alıştırıyor
Soğuk ve yağmurlu akşamlara
Üşümüş bir kedi gibi sığınıyorum
Ellerine ayaklarına saçlarına
AFŞAR TİMUÇİN
Beklemek
beklemeliydin........................... bil/di/ğin.....sözcüklerin....dışında olanlara............dokunmaya. yağmur başlamıştı............üzerimde uzun yolculuğun çiğ kokusu....... sarı ışıkları toplayarak cebime............kırmızılar sende...biliyordum.
vitrin camları kırılmamıştı henüz.........sakin uyuyorlardı.....
mankenlerin korumasında. hangi pencereden sızar gölgen.........bilmeden... .................................geçtim önlerinden..........
yüz yoktu yüzlerinde.
elimde 'kafka'nın bir tümcesi.................
tinerci çocuklardan başladım sormaya..... hepsinde intihar harfleri.........................ürktüm... ...............................................koştum...................... içimde tuhaf bir merdiven......................
çık-tım.................. ............................'bir'...dedim............bir ....................................................hep 'bir' de kaldım. diğer bir-in............................yasak basamağında... .....................bek/le/dim..........................................
Kaan Karadağ
Bir şiir tadında
.
Bir sır olmak isterdim sonsuzlukta; renklerin büyüsünde kaybolmak mesela... Gökkuşağında keşfedilmemiş sekizinci renk gibi gizli. Bir gizem olmak isterdim kimsenin konuşmadığı ama insanlar arasında bakıştan bakışa dolaşan... Sararmış sayfalarda kaybolan bir isim ve hatırlanmak adına kitaplar karıştırılan bir bilgi... Arada bir de olsa görmek için koşulan bir manzara ... Sımsıcak ekmek parçası ve o canım kokusu olmak isterdim ... Yavru serçenin küçük su birikintisindeki aksi olmak isterdim... Kutularda saklanan resim olmak isterdim tekrar tekrar çıkarıldığında gözbebeklerinde sevinç olmak adına... Hep giden değil gelinen olmak isterdim... Durmadan yağan yağmurlu sokakları yüreğimin güneşe dursun isterdim... Ve bulutlar pamuk şeker, ve ağaçlarda elma şekerleri, allı güllüler, balonlar, uçurtmalar... Oğlumun iki yaş halini isterdim elinden tutup gezdirmek için, sımsıcak sarılıp koklamak onu ve omuzuma dayadığı başını öpmek doya doya.. İnsanlara kızmak isterdim '' susun lütfen oğlum uyuyor kucağımda'' Umut olmak isterdim beyaz güvercinleri çoğaltacak ve kaplayacak kadar gökyüzünü... GÜÇ olmak isterdim SAVAŞA HAYIR, ÇOCUKLAR ÖLMESİN, ANNELER AĞLAMASIN, BARIŞ BİZE KÜSMESİN derken sesimi duyurabilmek için... Rüzgar olmak isterdim aynı anda birçok yerde olabilmek için... Anı olabilmek isterdim hatırlanmak için... Ayak izi olmak isterdim sokaklara dağılmış.. Denize inen sokak, dağa çıkan patika, nehirden ayrılan dere olmak isterdim... Issız bozkırda çeşme, köhne bir otel odasının duvarına yazılmış şiir olmak isterdim..Mola yerinde demli çay, sevenin sakladığı mendil olmak isterdim... Bir şiir kitabının sayfaları arasında kurutulmuş gül olmak isterdim... Özlemde gözyaşı, sevinçte kahkaha, sevgide sadakat, dostlukta güven, istekte azim, inançta aşk, kutuplarda bir tutam güneş, çölde serap değil asla bir kuyu ya da vaha, okyanusta bir ada olmak isterdim...
İsterdim en güzelini yarınların çocuklarımız adına ve bu yüzden hiç durmadan anlatabilmek isterdim insanlara barışa sözümüz var, onsuz yaşamak boş diye... Ama dünya tüm ihtişamıyla her yeni güne bombalarla, ölü çocuk ve insanlarla uyanıyor... Ama dünya her yeni güne alınan kararlar, yapılan pazarlıklar ve güç gösterme savaşıyla uyanıyor.. Ve yine dünya her yeni güne insanlık dışı utançlar, gözyaşları, mutsuzluklarla uyanıyor... Ben barışa söz versemde gücüm yalnızca bir hiç... Ama dünya birleşirse umutla o zaman bende hiç olmadığımı anlarım... Ve her yeni günün yeni bir başlangıç olduğunu, her yeni mevsimin ilkyaz olduğunu yaşarım...
Ve yaşamak isterdim bir sevdayı en yalansız haliyle... Gözlerine baktığımda sevdiğimin yüreğimi görebilmek isterdim... Acısını acım bilip onun yerine kanamak isterdim... Coşkusuyla coşmak kıyılarında ruhumu durulamak isterdim... Hayatı bir şiir gibi yaşamak onunla ve sevdamın yüceliğini yılların inadına haykırmak isterdim.. İsterdim anlasın insanlar her şey basitte gizli ve acısıyla tatlısıyla bir dünya, insanlar tüm riyakar, tüm dayanılmaz, tüm sevdalı yanlarıyla ve biz zamanın kıyısında seyrederken akıp giden hayat öylesine güzel ve yaşanılası ki uğruna ölümlere gidilir... Canımsın demenin CAN olduğunu gösterebilmek isterdim...
ibrahim gürbaş28-01-2008
DÖNME DOLAP
Nerden niçin mi geldim
Bilmeden bir şey diyemem, ya siz
Hem hiç önemli değil
Geldim, yer açtılar, oturdum
Girip çıkanlar vardı
Zaten ben geldiğimde
Başka şeyler de vardı, ekmek gibi, su gibi
Gülüşler öpüşler ne bileyim hepsi
Doğrusu anlamadım bir düğün dernek mi
Sonra da kimileri düşünceli, durgundu
Gidenler neye gitti doğrusu anlamadım
Zaten ben geldiğimde
Bir luna-park mı bir konser bir gösteri
Bilmem pek anlamadım önüm kalabalıktı
Sıkıştığım yerde vakit çabuk geçti
Bak dediler baktım pek bir şey göremedim
Hem her yer karanlıktı
Zaten ben geldiğimde
Benim tek düşüncem büzüldüğüm köşede
Nasıl çekip gideceğim kalk git dediklerinde
Çünkü çıkmak sıkışık sıralardan mesele
Kalkacaklar yol vermeye bakacaklar ardımdan
Az mı söylendilerdi şuracığa ilişirken
Zaten ben geldiğimde
BEHÇET NECATİİGİL
SEVGİLERDE
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı
bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadıBEHÇET NECATİİGİL
BAĞLANMIYACAKSIN
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,Kendi yolumu çizdiğimde anladım.
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım...
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! '' diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım...
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar
sevmekmiş...
Can YÜCEL
SONSUZ AŞK
Dalga ile kıyının aşkını bilir misin?
Öncesizden başlayıp sonsuza giden
Dalga hep aşka kavuşma özlemiyle atılır kıyıya
Dalga seven, kıyı sevilendir
Dokunur parmaklarının ucuyla sevdiğine dalga
Ve döner hep geriye
Bilir kavuşamayacağını ama hep koşar kıyıya
Her bir dokunuşunda aşkına verir bedenini hesapsızca
İşte ben de seni böyle severim yar.
Ya bilir misin dağ başında açan uçurum çiçeklerini?
Bilirler görünmeyeceklerini..
Sevilmeyeceklerini..
Koklanmayacaklarını..
Okşanmayacaklarını..
Ama inatla açarlar aşkla.. sevgiyle.. özlemle..
Hep beklerler gelmeyecek sevgilinin onu kucaklamasını
İşte ben de seni böyle beklerim yar.
Ya bilir misin günebakanın güneşe olan aşkını?
Hiç kucaklayamayacağı bir sevgilinin peşindedir
Bir bakışına verir ömrünü
Bir bakışının özlemindedir sevgiliden gelecek olan
Ve güneşin her batışında boynu bükük kalır
Sarıya boyanır yüzü sevgiliden aldığı ilhamla
Bilse de kavuşamayacağını
Her doğan günü umutla bekler sevgiliye kavuşmak için
Ben de seni böyle beklerim yar.
Ya ipek böceğini bilir misin?
Onun kozasının içinde ördüğü o ipliğe olan aşkını
Bilir o ördüğü ipliğin kendisinin ölümü olacağını
Ama aşkına feda eder kendini
Öyle verir kendini yarenine korkusuzca
İşte ben de kendimi böyle veririm sana yar.
Ya ağaç ile meyvesinin aşkını bilir misin?
Meyvesini vermelidir ağaç yeniden doğmak için
Öyle zorludur ki ayrılmaları..
Verir meyvesini ağaç
Meyve tohum olur,
Tohum kök olur..
Ve yeniden doğar ağaç kendi meyvesinden
İşte ben de böyle yar
Yok olmayı göze aldım tekrar sende doğmak için …
Gassan Satar( 1966 - )
SENFONİ
Önce sesin gelir aklıma,
Çaresiz kaldıkça hep seni düşünürüm.
Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli.
Sonra cumartesi günleri gelir,
Sonra gökyüzü gelir, hemen kurtulurum.
Bir yağmur yağsa da beraber ıslansak.
Kırk kere söyledim, bir daha söylerim.
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte,
Zamanımız apayrı bize göre.
Yanyana olduk mu elele,
Aç kalsak, ağlamayız biliyorum.
İçim güvercinleri okşamış gibi rahat.
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.
Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.
Arasıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı.
Ama Allah bilir ya ne saklıyayım,
Yanında ihtiyarlamak istiyorum...
Turgut Uyar
(1927 - 1985)
GÖĞE BAKMA DURAĞI
İkimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım
Şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından
Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından
Durmadan harcadığım şu gözlerimi al, kurtar.
Şu aranıp duran korkak ellerimi tut,
Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da,
Göğe bakalım..
Falanca durağa şimdi geliriz, göğe bakalım.
İnecek var deriz, otobüs durur, ineriz.
Bu karanlık böyle iyi, afferin Tanrı'ya.
Herkes uyusun, iyi oluyor, hoşlanıyorum.
Hırsızlar, polisler, açlar, toklar uyusun.
Herkes uyusun, bir seni uyutmam, bir de sen uyumam
Herkes yokken biz oluruz, biz uyumayalım.
Nasıl olsa sarhoşuz, nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda,
Beni bırak, göğe bakalım.
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum, göğe bakalım.
Tuttukça güçleniyorum, kalabalık oluyorum.
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi, ağaçlar gibi.
Sularım ısınsın diye bakıyorum, ısınıyor.
Seni aldım, bu sunturlu yere getirdim,
Sayısız penceren vardı, bir bir kapattım,
Bana dönesin diye bir bir kapattım.
Şimdi otobüs gelir, biner gideriz.
Dönmeyeceğimiz bir yer beğen, başka türlüsü güç.
Bir ellerin, bir ellerim, yeter belleyelim yetsin.
Seni aldım, bana ayırdım, durma kendini hatırlat,
Durma kendini hatırlat,
Durma göğe bakalım...
Turgut Uyar
(1927 - 1985)
BİR GÜN SABAH SABAH
Bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni:
Ki, sisler daha kalkmamıştır Haliç'ten.
Vapur düdükleri ötmektedir.
Etraf alacakaranlık,
Köprü açıktır henüz.
Bir gün sabah sabah kapıyı çalsam..
Yolculuğum uzun sürmüş oldukça,
Gece demir köprülerden geçmiştir tren.
Dağ başında beş-on haneli köyler,
Telgraf direkleri yollar boyunca
Koşuşup durmuş bizle beraber.
Şarkılar söylemişim pencereden.
Uyanıp uyanıp yine dalmışım.
Biletim üçüncü mevki,
Fakirlik hali.
Lüle taşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
Sana Sapanca'dan bir sepet elma almışım.
Ver elini Haydarpaşa demişiz,
Vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
Hava hafifden soğuk,
Deniz katran ve balık kokulu.
Köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
Bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu.
Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
"Kim o" dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıkdır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim.
Bir sabah vakti kapıyı çalsam,
Uykudan uyandırsam seni,
Ki, daha sisler kalkmamıştır Haliç'ten.
Fabrika düdükleri ötmektedir...
Belli ki sensiz, seninle bitecek bu özlem
Belli ki sancılarla uyanacak içimdeki bahar.
Durup durup seslenme düşünceme.
Kapılara beş kilit birden vurdular,
Işıkları söndürdüler, karanlıktayım.
Güçsüzüm -ağlamaklı- üstelik yalnızım.
Örümcek ağlarıyla bağlandı ellerim,
Dört duvarla çevrildi yörem.
-Bana kalsa şimdi gelirim-
Yollara pusu kurdular-bekleme
Bekleme sakın gelemem.
Şu zinciri bir kırabilsem,
Parça parça edebilsem pencereleri,
Belki kurtulurum.
Karsız yollarda belirmese izim,
Kin saçan gözler kovalamasa peşimi,
Yanında olurum,
Senle olurum.
Uygar tutsaklığın bu en cılız haykırısında,
Gözyaşlarımın sıcağından donacak cehennem,
Gerçek seviden..
Sana ulaşan yollara,
Bir avuç toz niyetine serpeceğim kendimi.
-Hayvanlardan utanacaklar-
Onların utançları da içleri gibi kara.
Oysa ki sana ait herşey beyaz.
Yine de uzatma ellerini sabahlarla bir-gelemem
Gelemem, öldüresiye tutma ellerimi...
Sıragöller
Ülkü Tamer
Haşhaş tarlaları arasından geçeceksin,
Beyaz ve mor haşhaşları havaya savurarak
Yeni bir afyon bulacaksın kendine.
İşte o zaman beni unutma,
Şairini, onun şiir yazan ellerini,
İçine dizilen sıragölleri,
Kendi kendine konuştuğun seni,
Her şeyi, hiçbir şeyi unutma.
Zakkumların arasından bir şehre gireceksin,
Aşk şiirleri, tabiat şiirleri, tarih şiirleri düşünerek
Bir dinamit yapacaksın kendine.
Korkma, ateşle onu.
Öldürecek nice balıklar vardır sularında,
Patlamayla dirilecek nice balıklar vardır.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
İşte o zaman unutma beni.
Hatırlanacak çok hüzünler bulacaksın,
Onların tohumunu havaya savurarak
Uzun bir yolculuk yaratacaksın kendine,
Her şeyin, hiçbir şeyin yolculuğu.
İşte o zaman an beni, yaşa beni,
Kıyılarda bile boğulan seni,
Bir saz kuşu olarak gezinen hayaletini,
Çeliğinden kemik oyan gövdeni.
İçinde bir kaçakçı yaşar senin,
Kayıkla dolaşır göllerinde,
Beynine tabanca ve şiir satar,
O kaçakçının bakışını sakın unutma.
Senin Korkularini Benim Inceligimi
.
Ayrilik ne biliyormusun?
Ne araya yollarin girmesi,
ne kapanan kapilar,
ne yildiz kaymasi gecede,
ne ceplerde tren tarifesi,
ne de turna katari gökte.
Insanin içini dökmekten vazgeçmesi ayrilik!
Ipi kopmus boncuklar gibi yollara döktügü gözlerini,
birer damla düs kirikligi olarak toplamasi içine.
Ardinda dünyalar isiyan camlar dururken,
duvarlara dalip dalip gitmesi.
Türküsünü söylecek kimsesi kalmamak ayrilik.
Saçina rüzgar, sesine isik düsürememek kimsenin.
Çiçekçilerden uzaga düsmesi insanin yolunun.
Günesin bir ceza gibi dogmasi dünyaya.
Iki adimdan biri insanin, sevincin kundakçisi,
hüznün armasi ayrilik.
O küçük ölüm!
Usta dokunuslarla bizi büyük ölüme hazirlayan.
Ayrilik, o köpüklü öpüslerin ardindan gidip agzini yikadiginda baslamisti.
Ben bulutlari gösterirken,
?bulmacanin bes harfli yemek sorusuna? yanit aramanla halkalanmis,
?Askin sarabinin agzini açtim, yar yüzünden içti murt bende kaldi?
türküsü tenimde dügümlenirken, odadan çikisinla yolunu tutmus,
Daglarda öldürülen çocuklarin fotograflarini bir kenara itip,
?bu etegin üstüne bu bluz yakisti mi??
diye sordugunda varacagi yere varmisti çoktan.
Simdi anliyormusun gidisinin neden ayrilik olmadigini,
bir yapragin düsmesi kadar ancak, acisi ve agirligi oldugunu.
Bir toplama isleminin sonucunu yazmak gibi bir deger tasidigini.
Bosluga bir bosluk katmadigini, kar yagdirmadigini yaz ortasinda....
Ne mi yapacagim bundan sonra?
Ayak izlerimi silmek için sana gelen bütün yollari tersinden yürüyecegim önce.
Siir yazmayacagim bir süre,
Fotograflarini günese koyacagim, bir an önce sararsinlar diye.
Hediyelik esya satan dükkanlarin önünden geçmeyecegim.
Senin için biriktirdigim yagmur suyunu, bir gül agacinin dibine dökecegim.
Falci kadinlara inanmayacagim artik.
Trafik polislerine adres sormayacagim,
Gelecege isik düsüren bir gülüsle gülmeyecegim kimseye....
Ne yapacagimi saniyorsun ki?
Tenin tenime bu kadar sinmisken,
ömrüm azala azala önümden akarken,
gittigin gerçek bu kadar herkese benzerken..
Senin korkularini, benim inceligimi doldurup yüregime,
biraktigin boslugu yonta yonta binlerce heykelini yapacagim.
.
Sükrü Erbas
ölüm melegini beklerken...
Bir gece sabaha karsi geleceksin biliyorum
bekliyor olacagim seni yatagimda
yatagim pencerenin tam kenarinda
izliyor olacagim o kizilligi
gelir gelmez baslayacaksin sorguya
fakat bir sürprizim var sana
cevaplarin tümü aklimda
Yormayacagim seni, çok fazla direnmeyecegim
örtmüs olacagim çoktan beyaz çarsafi suratima
her sey bittiginde bir isik olacagim karanliginda
hiçbir sey birakmayacagim ardimda
ne bir esya, ne bir hatira
bir anda yitiverecek hersey, yalnizligimda
Biliyorum tüm güzelligi sakliliginda
korkmuyorum aslinda
vakit geldi ölümün soguk tenli melegi
gir artik koynuma.
Zafer Gün
Subject: AKSAM DELISI
Date: Fri, 11 Feb 2000 18:57:26 EET
...
Bütün oyunlar bitti, bir sen kaldın yalnızlığımda,
Bir başka dünyadayım artık, beni çoçuklar bile anlıyor,
Yıktım boğaları bir bir, bana gül atma yıkıldım,
Ne yapsam ne etsem nasıl boğsam öz çoçukluğumu,
Git, ona git, çek gözlerini ben yorgunum yokluğuna,
Parmaklarımda o hiç kurtulamadığım acı uğultu,
Yokladım kapıları tek tek, dönüp ülkene düştüm,
Bilsen ne güzel düştüm,
Tatlı bir kıpırtının ötesindesin,
Çocuksu korkularını giyiniyorsun,
Yaralı temmuz ikindisisin,
Hırçın sularıma iğilmiş,
Ben akşam delisiyim, çok yönlü duraklarda hızlıca sular,
Bütün müzikler susar, renkler ölür, bir sen kalırsın yalnızlığımda,
Çevreler göçer, yüzler eskir, bir sen kalırsın yalnızlığımda,
Mapusların ilk gün şaşkınlığı bu benim senden yıkılmışlığım,
Bilsen ne güzel yıkılmışlığım,
Git, ona git, çek gözlerini, ben yorgunum yokluğuna,
Bu benim en güzel yenilmişliğim,
Bilsen ne güzel yenilmişliğim,
Sana sesler getirsem tanımadığın,
Ürpertiler getirsem yaşanılmamış,
Sana seni getirsem yitiklerinden,
İkimiz elele bir yola düşsek,
Herhalde büyük işler yapabilirdik
Ay serilir, bir eski tablo değer gözlerime, ölürüm,
Kötü noktada düştüm, ben senin yasak ülkene düştüm,
Bilsen ne güzel düştüm,
Sen belki o değilsin,sen çok saraylardasın şimdi
O güzel çizgilerinde hoyrat parmakları aptallıkların,
Hep yumruk oluyorum, kahroluyorum, o sömürge gözlerin,
Bir kavgadan bir kavgaya o sömürge gözlerin,
Git ona git, çek gözlerini ben yorgunum yokluğuna,
Bilsen ne güzel yokluğuna,
Beni böyle darmadağın düşünüyorsan,
Gözlerine dolaşıp dolaşıp düşünüyorsam,
Yeniksem yıkılmışsam çıldırıyorsam,
Çok yalnızım seni alıp götürüyorlar,
Seni benden parça parça götürüyorlar,
Suyumu aranıyorum mayın tarlalarında..
Hasan HÜSEYİN den...
BASIT YASAMAK
Basit yasayacaksin.
Mesela susayinca su içecek kadar basit.
Dört çikacak, ikiyi ikiyle çarptiginda.
Tek dügmesi olacak elindeki cihazin;
tek bir dügme, tek bir cümle gibi;
sevince lafi dolandirmadan söyledigin
"seni seviyorum" gibi.
Basit bir öpücük yetecek sana;
basit sicak bir öpücük
ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düslerin.
O öpücük için yapacaksin hayatinin kavgasini,
o öpücük için yiyeceksin hayatinin dayagini.
Kabak çekirdegi verecek sana
rakamlarin veremedigi mutlulugu.
El yazisiyla yazilmis egri bügrü bir mektup olacak
en degerli kagidin;
hep yaninda tasidigin,
atmaya kiyamadigin.
Iki harekette giyiniverecek,
iki harekette soyunuvereceksin.
Kisacik olacak uyanman
ve yola çikman arasinda geçen süre;
kisacik olacak
sicacik kollara dolanman
ve yolculuklara çikman arasinda geçen süre.
Kendin bile anlayabileceksin yazdiklarini;
bakislarin bile anlatabilecek kendini.
Beklentilerin de basit olacak.
Kaf Dagi'nin önünde bekleyecek mutluluklar.
Bir islikta bulabileceksin en uzun dostluk
romanini;
ya da bir damla gözyasi yasatacak sana
en ucuz ask romanini.
Bir kasarli tost olacak aradigin
nasil oturacagini bilemedigin sofrada;
parmaklarin olacak en kiymetli çatalin.
Yine, ayni parmaklar çözecek en karmasik
denklemleri.
Iskender'in kilici duracak avukat rehberinin
yaninda.
Bir filarmoni orkestrasi veremeyecek sana
kontrplak bir gitarda, dogru basilmis bir
"fa diyez"in mutlulugunu.
Makyajin ilk "a" sina kadar bilmen yetecek.
Temizlik kokacak en pahali parfümün
SEN SÖYLEMEDEN DE BILIYORUM
Seziyorum ki kaçacaksin..
Yalvaramam kosamam
Ama sesini birak bende
Biliyorum ki kopacaksin
Tutamam saçlarindan
Ama kokunu birak bende
Anliyorum ki ayrilacaksin
Cok yikkinim yikilamam
Ama rengini birak bende
Duyumsuyorum ki yiteceksin
En büyük acim olacak
Ama isini birak bende
Ayrimsiyorum ki unutacaksin
Aci kursun bir okyanus
Ama tadini birak bende
Nasil olsa gideceksin
Hakkim yok durdurmaya
Ama kendini birak bende
HİROŞİMA PİŞMANI
Ben Albert Einstein, atom bilgini
Hiroşima’dan yükselen çığlıklar benim.
Çürüdü beynim, çürüdü etlerim gerçi,
Toprak eritti bedenimi ama
Kemiklerimde rahat yok, suçum ulu.
Ben atom bilgini Albert Einstein,
Bıkmadan lanetlerim kendimi ve bulgumu.
Vah bana, vahlar bana, uğraşılarıma vah!
Pişmanlığım sonsuza değin büyüyecek.
Bir nükleer sözü geçmiyor mu, sızlıyor kemiklerim.
Oysa ben hiç de kötü kişi değildim,
Mutluluk üstüne adamıştım beynimi,
İyiliğe harcansın istedim emeklerim,
Sebep başkaydı, sonuç başka oldu, neyleyim..
Pınarların soğuk suyu söndüremiyor da içinizdeki kini,
Buğusu tüten somunu bölüşmek varken kardeşçe,
Kola kol mu istiyorsunuz, dişe diş mi?
Karışamam, sizin olsun.
En güleç yüzüyle güneş - günaydın derken her sabah,
Gülücükle uyanan bebekler büyüyecek gün beklerken,
Siz doğanın silme cömertliğine inat,
Yapılanları yıkmak mı diliyorsunuz?
Nasıl isterseniz, buyrun.
Tek beni rahat bırakın, ilişmeyin bulguma.
Ben atom bilgini Albert Einstein,
Çilem ırkımın çilesi,
Sürer hatta toprak altında..
Kemiklerimde rahat yok,
Vah bana, vahlar bana!
Türkan İldeniz( 1938 - )
aşk iki kişiliktir
Değişir yönü rüzgârın
Solar ansızın yapraklar.
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar.
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini,
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.
Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten.
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.
Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar.
Boşanır keder zincirlerinden
Sular, tersin tersin akar.
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar.
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.
Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken.
Çünkü, hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını.
Severken hiçbir böcek,
Hiç bir kuş yalnız değildir.
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk, iki kişiliktir.
Ataol Behramoğlu
Bir tanem!
Son mektubunda :
"Başım sızlıyor
yüreğim sersem!"
diyorsun.
"Seni asarlarsa
seni kaybedersem;"
diyorsun;
"yaşıyamam!"
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlılarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzıma!
Ben,
alacakaranlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dâva ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanile bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı.
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.